paylaş
FaceBook

http://islamisigi.de/images/onmenuresimleri/hz-adem-as-logo.png

İlk insandır, ilk peygamberdir, insanlığın babasıdır. 

Kainatta Âdem’den önce melekler ve cinler vardı: “Rabbin meleklere ‘Ben yeryüzünde muhakkak bir halife yaratacağım’ dediği zaman…” (2/30) “Andolsun, Biz insanı kuru bir çamurdan; şekillenmiş cıvık bir balçıktan yarattık. Cinleri de daha önce zehirli ateşten yaratmıştık.” (15/26-27)

A- Topraktan Yaratılış:

Allah-u Teâlâ Hz. Âdem-i topraktan (turâbdan) yarattı. (11/61; 20/55; 71/18)
“Allah, Âdem’i topraktan(turâb) yarattı. Sonra ona ‘ol’ dedi ve oluverdi.”(3/59) "Sizi (aslınız Âdem-i) topraktanyaratmış olması onun ayetlerindendir. Sonra siz (her tarafa) yayılır bir beşer oldunuz." (30/20)
Allahü Teâlâ Hz. Âdem-i yaratırken hammaddesi olan toprağı çeşitli hâl ve safhalardan geçirmiştir:
1- Tîn: Toprağın su ile karışımıdır ki, buna çamur ve balçık denilir. Bu safha insan ferdinin ilk teşekkül ettirilmeğe başlandığı merhaledir:
"O (Allah) her şeyi güzel yaratan ve insanı başlangıçta çamurdan yaratandır." (Secde 32/7)
Hayat kaidesinin candan sonra iki temel unsuru su ve topraktır.
"Allah her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üzerinde yürüyor, kimi iki ayağı üstünde yürüyor, kimi de dört ayağı üzerinde yürüyor. Allah ne dilerse yaratır. Çünkü Allah her şeye hakkıyla kadirdir. "(24/45) "O, sudan bir beşer yaratıp da onu soy-sop yapandır. Rabbin her şeye kadirdir."(25/54)
Yeryüzünün 3/4-ü su ile kaplıdır. İnsan vücudunun da %75-i sudur. Demek ki dünyadaki bu düzen aynen insana da intikâl ettirilmiştir.
Yine Cenâb-ı Allah Kur-an-ı Kerim-de şöyle buyurur: "Andolsun biz insanı (Âdem-i) çamurdan süzülmüş bir hülâsadan yarattık." (Mü-minun 23/12)
İşte ilk insan, yaratılışının mertebelerinde, önce böyle bir çamurdan sıyrılıp çıkarılmış, sonra hülâsadan (bir soydan) yaratılmıştır. (Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dîni Kur-an Dili, V, 3056-3059, 3431-3432)
2- Tîn-i lâzib: Cıvık ve yapışkan çamur demektir. Toprağın su ile karıştırılıp çamur olmasından sonra, üzerinden geçen merhalelerden birisi de "Tîn-i lâzib" yani yapışkan ve cıvık çamur safhasıdır. Cenâb-ı Allah bu süzülmüş çamuru cıvık ve yapışkan bir hale getirdi.
"Biz onları (asılları olan Âdem-i) bir cıvık ve yapışkan çamurdan yarattık. " (Sâffât 37/11)
3- Hame-i Mesnûn: Sonra cıvık ve yapışkan çamur hame-i mesnûn haline getirildi. Hame-i mesnûnsuretlenmiş, şekil verilmiş, değişmiş ve kokmuş bir haldeki balçık demektir.
"Andolsun, biz insanı kuru bir çamurdan, suretlenmiş ve değişmiş bir çamurdan yarattık." (15/26-28)
Böylece Allahü Teâlâ Âdem (a.s.)-i topraktan yaratmaya başlıyor. Bunu da su ile karıştırarak Tîn-i lâzib yapıyor. Sonra bunu da değişikliğe uğratarak kokmuş ve şekillenmiş hame (balçık) haline getiriyor.
4- Sâlsâl: Kuru çamur demektir. Cenâb-ı Allah kokmuş ve sûretlenmiş çamuru da kurutarak "fahhâr" (kiremit, saksı, çömlek) gibi tamtakır kuru bir hale getirdi.
“O Allah insanı bardak gibi (pişmiş gibi) kuru çamurdan yaratmıştır.” (Rahmân, 55/14, ilgili ayet için bk. Hâzin; Elmalılı Hamdi Yazır, a.g.e., VIII, 4669)

(DÜŞÜNÜN! Niçin Allah, insanın yaratılış maddelerini Kur’ân’da safha safha ve sık, sık hatırlatıyor?)

5- Ruhun Üflenmesi: Cenâb-ı Allah Hz. Âdem-i yaratırken, hammaddesi olan toprağı, çeşitli merhalelerden geçirerek, canın verilmesi ve ruhun nefhedilmesine müsait bir hale getirdi. Nihayet şekil ve suretinin tesviye/düzenlemesini tamamlayınca ona can verip ruhundan üfledi:
“Rabbin o zaman meleklere demişti ki: -Ben muhakkak çamurdan bir insan yaratacağım. Artık onu düzenleyerek (hilkatını) tamamlayıp ona da rûhumdan üfürdüğüm zaman onun için derhal secdeye kapanın.- Bunun üzerine İblis- ten başka bütün melekler secde etmişlerdi. O (İblis) büyüklük taslamış ve kâfirlerden olmuştu. Allah: -Ey İblis iki elimle (bizzat kudretimle) yarattığım için secde etmekten seni alıkoyan nedir? Kibirlenmek mi istedin? Yoksa yücelerden mi oldun?- buyurdu. İblis dedi: -Ben ondan hayırlıyım. Beni ateşten, onu ise çamurdan yarattın.” (Sâd, 38/71-76. Ayrıca bk. 2/34; 7/12; 15/29; 32/8-9)
Cenâb-ı Allah böylece Hz. Âdem-e/insana şerefli bir paye verdi.
Hz. Adem’in/insanın topraktan yaratılması; bir yönüyle Allah-ın yüce kudretine delil olurken, bir yönden de insana bir hatırlatmadır: "Senin aslın hakir/âdi bir çamurdur. Büyüklenmeye hakkın yoktur." O yüce kudret olmasaydı, çamur nasıl insan haline gelebilirdi? O çamura üflenen ilâhî ruh onu canlandırdı, hareketli ve şuurlu hale getirdi. Bu durum insanın iki boyutlu olduğunu gösterir: Topraktan meydana gelen maddî ve beşerî boyutuilâhî ruhtan üflenen ve Allah-ın isimleri öğretmesinden oluşan manevî, ruhî ve ilmî yönü, halifelik boyutu. İnsan, kendine verilen yetenekler sayesinde mayasındaki çamurluğu, yani değersizliği, düşük bir seviyeyi de seçebilir; kendisine üflenen ilâhî ruh yönüne meylederek yüceliği, üstünlüğü, ilâhî ahlâkı da seçebilir.  Çamur, durağanlığı, hantallığı, bir yerde çöküp kalmayı; Ruh ise hareketi, canlılığı, çabayı ve gayreti işaret eder. İnsan mayasındaki çamur alçaklığa, ruhu ise yüceliğe meyillidir. İnsanı ancak ilâhî ruhtan gelen bilinç, olgun harekete yöneltebilir. (Ali Şeriati, İnsan, s. 15-16.)   İnsanlar arasındaki mesafe, çamur ile ilâhî ruh arasındaki mesafe kadar olabilir.

B) Hz. Âdem-e İsimlerin Öğretilmesi

Allahu Teâlâ Hz. Âdem-i yarattıktan sonra, dünyada hayatlarını sürdürebilmeleri için ona eşyanın bilgisini; isimlerini ve özelliklerini öğretti. İsimlerin delâlet ettiği varlıkları anlama kabiliyeti verdi.
"Hani Rabbin bir vakit meleklere: -Muhakkak ben, yeryüzünde (emirlerimi tebliğ etmeye ve uygulamaya koyacak) bir halife (bir insan) yaratacağım- demişti. (Melekler de): -Biz seni hamdinle tesbih ve seni ayıplardan, sana ortak koşmaktan ve eksikliklerden tenzih edip dururken orada (yerde) bozgunculuk edecek, kanlar dökecek kimse(ler) mi yaratacaksın?- demişlerdi. Allah: -Sizin bilmeyeceğinizi her halde ben bilirim.- demişti. Allah, Âdem-e bütün isimleri öğretmişti. Sonra onları (onların delâlet ettikleri âlemleri ve eşyayı) meleklere gösterip -doğrucular iseniz (her şeyin içyüzünü biliyorsanız) bunları isimleriyle beraber bana haber verin- demişti. (Melekler) de: "Seni tenzih ederiz, senin bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Çünkü her şeyi hakkıyla bilen, hüküm ve hikmet sahibi olan şüphesiz ki sensin, sen demişlerdi." (Bakara, 2/30-32)
Bu ayetlerde geçen "halife" vekâlet gibi asaletin karşıtı olarak başkasına vekillik etmek, yani az veya çok aslın yerini tutarak onu temsil etmek demek olan hilâfet mastarından türemiş bir sıfattır. Aslı "halif"tir. Birinin arkasından makamına ve yerine vekâlet eden demektir. Bu niyâbet (vekâlet) ya aslın geçici olarak makamından ayrılması dolayısıyla verilir veya aslın acizliğinden dolayı yardım etmesi için verilir. Yahut bunların hiçbiri olmadan asıl, vekiline sırf bir şeref bahşederek onu yüceltmek için vekâlet verir. İşte Cenâb-ı Allah-ın arzda evliyasını istihlâfı bu kâbildendir. (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, s. 223; Hamdi Yazır, a.g.e., I, 300)
Cenâb-ı Allah: "Yeryüzünde bir halife yaratacağım ve tayin edeceğim." demişti ki; kendi irade ve kudret sıfatımdan ona bazı salâhiyetler vereceğim, o bana izâfeten, bana niyâbeten yarattıklarım üzerinde birtakım tasarruflara sahip olacak, benim nâmıma ahkâmımı yeryüzünde yürürlüğe koyup uygulayacaktır. O, bu hususta asıl olmayacak, kendi zatı ve şahsı namına asıl olarak hükümleri icra edemeyecek ancak benim bir nâibim, kalfam olacak, iradesiyle benim iradelerimi, emirlerimi, kanunlarımı tatbike memur olacak, sonra onun arkasından gelenler ve ona halef olarak aynı vazifeyi icra edecek olanlar bulunacaktır. “Verdikleriyle sizi denemek için, yeryüzünün halifeleri kılan ve kiminizi kiminizden derecelerle üstün yapan odur...” (6/165) ayetinin sırrı zâhir olacaktır. (Bu, Ashâb ve Tâbiîn-den nakledilen tefsirlerin özetidir. Elmalılı, a.g.e., I, 300)
Allahü Teâlâ, Âdem-i yeryüzünde halifesi yapacağını meleklerine istişâre eder gibi tebliğ etmiş, Âdem-i yarattıktan sonra ona eşyanın isimlerini öğretmiş, eşyanın bilgisini edinme ve beyan etme kabiliyetini vermiştir. Meleklerin devamlı olarak tesbih ve takdis vazifesiyle meşgul olmaları ve nefislerinin olmaması sebebiyle yeryüzünde halifelik ve imtihan keyfiyetlerine Âdem ve evlâdlarının lâyık olacaklarını Âdem ile meleklerini bir imtihandan geçirerek göstermiştir.

883">