Hadîs-i şerifte buyurulmuştur ki: Ebû Bekri’s-Sıddîk -radıyallahu anh-’ın kızı Zâtü’n-nıtakayn Esmâ -radıyallahu anhâ-’dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir:
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- hutbe îrâdına başlamış ve kişinin kabirde görüp göreceği sorgu ve sualleri anlatmıştı. Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz kabir ahvâlini böyle tafsîlâtıyla anlatınca müslümanlar dehşetli bir sûrette feryâd edip ağlamışlardır.
Nesâî rivâyetinde şu ziyâdeyi de nakletmiştir: “... cemâatın bu feryad ve figânı Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’in bu hutbelerini anlamaklığıma mânî oldu. Bu sayhalar sükûnet bulunca bana yakın olan birisine: “Cenâb-ı Hak bereket ve saâdetini artırsın, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- hutbelerinin sonunda ne buyurdu?” diye sordum. O da:
“Bana vahyolundu ki siz kabirlerinizde deccalın fitnesine yakın bir fitne ile imtihan olunursunuz.” buyurdu, dedi. (Tecrîd-i Sarîh Tercümesi, 4 / 738)
Berâ İbn-i Âzib -radıyallahu anh-’den Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir:
“Münker ve Nekir adlı melekler gelerek mü’min kabrinde oturtuldukda (bunların suâllerine cevaben) mü’minin; “lâ ilâhe illâllah Muhammedün Rasûlullah” diyerek şahâdet getirmesi, “Allah, mü’minleri gönüllerinde yerleşen şahâdet kelimesiyle dünyada ve ahirette (kabirde) böyle sâbit kılar.” (İbrâhim Sûresi, 28) meâlindeki kavl-i şerîfin canlı bir ifadesidir.”
Şârih Âynî, Ebû Hureyre -radıyallahu anh-’e müstenîd bir senetle İbn-i Kesîr tefsirinden kabirdeki sualin şunlar olduğunu naklediyor:
– Rabbin kimdir, dînin nedir, nebîn kimdir, denildiğinde mü’min:
– Rabbim Allah, dînim dîn-i islâm, Peygamberim Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-’dir. Zâhir ve bâhir âyetlerle Allah tarafından gelmiştir. Onun nübüvvetine îmân ve risâletini kabul ve tasdîk ettik, der. Suâl melekleri de ona:
– Doğru söylüyorsun! Sen dünyada bu îtikatla yaşadın, böyle öldün, böyle de ba’s olunacaksın, (Tecrîd-i Sarîh Tercümesi, 4/ 729) der.
Ümmü’l-mü’minîn Ümm-i Seleme -radıyallahu anha-’dan mervîdir ki:
Bir gece Nebiy-yi Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- uyandı da: “Sübhanallah, bu gece ne fitneler nâzil oldu! Ne hazîneler de açıldı! Hücre sahiblerini -yani ezvâc-ı tâhirâtı- uyandırınız. Dünyada nice giyinik kadınlar vardır ki âhirette çıplaktırlar.” buyurdu.
Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm Efendimizin rüyâda görüp de haber verdikleri fitnelerle nîmetler ilhâm-ı ilâhî ve vahiy tarîkiyle kendilerine mâlum olan şeylerdendir. Enbiyânın rüyâsı da vahiydir. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’in vahyi başlangıçta altı ay rüyâda vâkî olmuştur.
Bu hadîs-i şerîfte mûcizât-ı nebevîye zâhir ve bâhirdir. Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm Efendimizin ümmet-i merhûmelerinin kendilerinden sonra giriftar olacakları hem fiten u mesâibi ve hem de nâil olacakları hazâin-i bî-pâyânla nîmet ve rahmeti ihbar buyurdukları gibi giyinik fakat çıplaklar zümresinden, yahut mestûre olmakla beraber libasında iltizâm-ı isrâf ve tebzîr edecek nice kadınların zuhur edeceklerini de haber veriyor.
Ümmühât-ı mü’minîni uyandırmayı emir buyurmaları da kendilerine va’z etmek, ibzâl-i sadâkat ile terk-i isrâfâta teşvîk eylemek, ezvâc-ı Nebî -aleyhisselâm- olduklarına mağrûr olarak ibâdet ve tâattan gaflet câiz olamayacağını bildirmek içindir.
Dünyadaki kâsiyât-i müsrifâtın, âhirette âriyât olmaları hasenattan ârî olduklarına binâendir.