paylaş
FaceBook

Allah'ın zaruri olan varlığıyla, bizim mümkün olan varlığımız arasında hiçbir benzerlik yoktur.

  • VÜCUT

Var olmak demektir. Allah'u Teâlâ vardır, gerçekten varlık sıfatıyla muttasıftır ve varlık, kendisinden hiç ayrılmayan bir mevsuftur. Varlığı, başkasından ve başkası vasıtasıyla değil, zâtının muktezâsıdır.

 

Vâcibdir. Vâcibü'l-vücûd bir Allah olmasaydı, hiçbir şey olamazdı. Çünkü gördüğümüz şeylerin hepsi mümkündür. Varlığı kendisinden, kendi zâtının iktizasından değildir. Gördüğümüz şeylerin ya hiç olmamalarını, veyahut bir müddet sonra yok olmalarını pekâla düşünebiliriz. Çünkü olmamalarından hiçbir şey lâzım gelmez. Bunu biraz aydınlatalım: Gözümüzün önünde ucu bucağı belli olmayan, sayıya ve hesaba gelmiyen bir cihan ve bunun içinde yaşayan sayısız canlılar vardır. Bunların en akıllısı ve en düşüncelisi de insandır. Bunda şüphe yoktur. Böyle iken biz, küçük zerreyi bile yoktan var edemiyoruz. Hiçbir şeyin kendi kendine var olmadığını da görüyoruz. Şu halde, bütün bu gördüklerimizi var eden, bunlar yok iken bir Vâcibü'l-Vücûdun bulunması lâzımdır.

Vâcibü'l-Vücûd olmadıkça bu varlıklar var olamaz ve izah edilemez. İşte bütün bu varlıkları yaratan ve kendi varlığı başka bir varlığa muhtaç olmayan Vâcibü'vücûd, Allah'u Teâlâ'dır. Dolayısıyla Allah vardır; varlık O'nun zatî sıfatların-dandır. Bunun içindir ki, varlığın zıddı olan yokluk, O'nun hakkında mümtenidir. 'Vâcib' dedikten sonra yokluğu düşünülemez.

2- KIDEM (KADİM VE EZELİ OLMAK)

ALLAH-U Teâlâ kadîmdir ve kadîm olmak O'nun sıfatıdır. Kıdem, varlığın ezeli olması, yâni bir başlangıcı bulunmamak, O'nun yok olduğu bir ânın geçmiş olmaması demektir. Görmekte olduğumuz her şeyin bir evveli, bir başlangıcı vardır. Çünkü, önce yok iken sonradan olmuştur. Fakat Allah'u Teâlâ böyle değildir; O'nun vücûdu vâcibtir. Kıdem ve ezeliyet, vacibin muktezâsıdır. Geriye doğru ne kadar gidilirse gidilsin, O'nun bulunmadığı bir zaman tasavvur olunamaz. Esasen, zaman ve mekân, her şey sonradan olmadır; Vâcibü'l-vücûd olan Allah hakkında mümtenidir, muhaldir.

3- BEKA

Allah'u Teâlâ bakidir; varlığının bir sonu yoktur. Gördüğümüz bütün varlıklar sonradan oldukları cihetle, bir zaman sonra yine yok olacaklardır. Fakat Allah (cc) böyle değildir. O, hem kadim ve ezeli, hem de baki ve ebedi bir Vâcibü'l-vücüddur. Çünkü, kıdemi sabit olan bir şeyin bekası vâcibdir. Esasen varlığı olana, kadim ve baki olmak lâzım gelir. Varlığı için bir başlangıç olmadığı gibi, bir nihayet yoktur. Beka, Allah'ın zâti sıfatlarındandır; bunun bir zıddı olan 'bir sonu olmak', O'nun hakkında muhaldir, böyle bir şey düşünülemez; tenakuzdur.

4- VAHDANİYET

allah'In bir olması demektir. Zâtında, sıfatlarında, işlerinde tek olup; eşi, benzeri ve ortağı olmamak demektir. 'Allah birdir, O'ndan başka vücudu vâcib, hakiki bir müessir yoktur. Doğmamış ve doğrulmamıştır. Varlığı vâcib ve zâtının muktezâsı olmak itibariyle O'nun hiçbir benzeri, ortağı, örneği ve cüzleri yoktur. Her bakımdan Bir olmak, O'nun zâti sıfatlarındandır. Zâtının eşi, ortağı, benzeri olmadığı gibi sıfatları i'tibariyle de benzeri yoktur. Her şeyi yaratan, yalnız kendisi olup, Ondan başka yaratıcı olmadığı için işlerinde de Tek'tir. Bunda da eşi, ortağı yardımcısı yoktur. Dolayısıyla, Allah'ın birliğine îmân etmek demek, 'Yaratan, rızık veren, besleyip büyüten yalnız Allah'u Teâlâ olduğuna ve bununla beraber O'ndan başka ibâdete lâyık bir İlah olmayıp ibâdetin de yalnız O'na yapılabileceğine îmân etmek' demektir. 'Yerde, gökte, yâni bütün varlık âleminde, Allah'dan gayrı tapılan ilahlar olsaydı, göklerin ve yerin nizamı bozulur ve bütün âlem yok olurdu veyahut hiçbiri vücûda gelmezdi/ (Enbiya Suresi: 22) Madem ki bütün nizamıyla kâinat mevcuttur, öyle ise Allah'dan başka mabud, O'ndan başka tapınılacak bir ilâh yoktur. Hilkatteki ahenk ve intizam, fıtrattaki kanunların ıttırat ve insicamı, Allah'ın birliğine, O'nun hiçbir suretle şeriki ve ortağı, benzeri olmadığına açık bir delildir. Bunun içindir ki, O'dan başkasına ibâdet etmek, boyun eğmek, tapınmak caiz değildir. Her mü'min, Allah'ın Birliğine böylece îmân eder.

LEM YELİD VE LEM YÛLED

cenab-I Hakk'ın bu özelliğini iyice düşünürsek, şu kanaate varırız. Çocuğu olmak bir eksikliktir, bir ihtiyacın cevabıdır. İnsanın üremeye ihtiyacı vardır, değilse, kelaynaklar gibi soyu tükenir. Gönlündeki sevgiyi sunmaya ihtiyacı vardır. Sevimli yavrular, cennet kokulu bebekler bu ihtiyacı kapatır. İnsan sosyal bir varlıktır. Yalnız kalıp, streslere girmemesi için, çocuğa, bunun için de evlenmeye, yuva sahibi olmaya ihtiyacı vardır. İnsan, hastalanıp güçten düşer, ihtiyarlar. Bakıma, ilgiye, saygıya, sevgiye, sevilmeye ihtiyacı vardır. Aile ve çocuk, büyük ölçüde bu ihtiyacı giderir. Ve nihayet ölür. Arkasından okuyup duâ eden, hayır-hasenat yapan, mirasını kullanacak kimseye ihtiyacı vardır. Bu nedenle çocuksuz olmak, insan için bir eksikliktir.

Mekke müşrikleri, Resulü Ekrem'e 'ebter' dedikleri için, Kevser süresiyle tehdit edilerek Resûlûllah (sav) bu vasıftan tezkiye edilmiştir. Ama Yüce Yaratıcı hiçbir şeye muhtaç değil, varlığı zâtıyla kâim, yaratıklarına benzemez, bir ve eşsizdir. Doğurmak-doğurulmak, O'nun için noksan sıfattır. O her türlü noksanlıklardan münezzehtir. O, mahlûkâtı çoğaltmak için, canlıları rahimlerden, bitkileri topraktan, çeşitli sistem ve akıl almaz metodlarla çoğaltır üretir. Nasıl ki, bir fabrikada fabrikatör düzenini kuruyor, makinelerini yerleştirip hammaddeleri temin ederek üretime geçiyorsa, Yüce Mevlâ da çeşitli sistemlerle çoğalmasını takdir ettiği şeyleri, tâyin ettiği sayı ve biçimde halk edip üretiyor, hem de hammaddeye, fabrikaya, motora, işçiye ihtiyaç olmadan. Bizim 'filân fabrikatör filân malları doğurdu' dememiz ne kadar mantık dışı ise, teslis inancı da o kadar mantıksızdır.

'Ve o önde gelenler, dâima ileride olanlar!' (Vâkıâ:10), 'Ve can çekişmekte olan kişi, Allah'a yakın olanlardan biri ise, ona güzel rızık ve Naîm cenneti vardır! (Vakıa: 88-89) O, Ahsenü'l-Hâlıkin, kimsenin eşi, ortağı, anası, çocuğu olmaktan münezzeh olduğu için kimseyi ayırmaz, gayırmaz, kimseye haksızlık etmez. Evlâdın vesile olduğu cimrilik, korkaklık, cahillik gibi vasıflardan çok yüce ve pek temizdir.

'Velem yekûn lehü küfüven ehad': Dengi, ortağı, benzeri olmayan Yüce Zât'ın kulu olmamız hasebiyle her yaptığımız işin O'na lâyık olmasına, O'nun istediği gibi hâlis muhlis bir kul olmaya özen göstermeliyiz. Ve emsallerimiz arasında eşsiz, benzersiz, has, takvada lider bir kul olmalıyız. Allah yolundaki yarışımızda hep önde, Sâbikun ve Mukarrebun zümresine ilhak olmalıyız.

5-MUHÂLEFETÜN Lİ'L HAVADİS

CENAB-I Hak hiçbir şeye benzemez, O, işitir ve O'nun ilmi her şeyi kuşatır.' (Şûrâ: 11) Allah (cc), zâtında ve sıfatlarında hiçbir şeye benzemez. Biz O'nu nasıl düşünürsek düşünelim, O, bizim düşündüklerimizden, hatır ve hayâlimizden geçenlerin hepsinden başkadır ve hiç birine benzemez. Çünkü hatırımıza gelebilecek şeylerin hepsi mümkündür ve yokken sonradan yaratılmış ve başkasına muhtaç şeylerdir. Onların her birinin bir cihetten başkalarına benzerliği vardır. Allah-u Teâlâ ise böyle olmayıp, varlığı vacip, kadim ve bakidir. Dolayısıyla zâtı cihetinden de, sıfatlan bakımından da hiçbir şeye benzememek ve hiçbir yönden benzeri olmamak (Muhâlefetünli'l havadis), Allah'ın zâti sıfatlarındandır.

6- KIYAM BİNEFSİHİ

KIYAM binefsihi, yahut Kıyam bizatihi; varlığı kendi zâtının muktezâsı olup başkasından olmamak, varlığı için başka bir şeye muhtaç olmamak demektir. Şu varlık âleminde ne varsa, hepsi varlığında ve varlığının devam etmesinde müstakil değildir. Onların herbiri muhakkak ki kendilerinden başka varlığa muhtaçtır. Her birisinde, var olmasını iktizâ eden, zaruri kılan bir şey yoktur. Hepsi sonradan vücuda gelmiştir. Hepsi, bir yaratana, bir mekâna muhtaçtır.